Alınan önlemler ve uygulanan tedavilerle birlikte eskiye oranla hastalığa karşı kıymetli bir yol alınsa da Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA), 2002 yılından beri Türkiye’de varlığını sürdürüyor.

Şu anda Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’nde serviste 11 hastanın tedavi gördüğünü, Nisan-Mayıs periyodunda yatan 40 hastadan 3’ünün ömrünü yitirdiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Parlak, durumu ağır olan hasta olmadığını ve kronik hastalığı olmayanlar ve gençlerde daha iyi sonuç alındığını lisana getirdi.

TÜM BEDENİ ETKİLİYOR

2020 Mart ayından beri tesirli olan koronavirüsün de kıymetli olduğunu, fakat kene kaynaklı Kırım Kongo Kanamalı Ateşinin seyir itibariyle daha dramatik olduğunu söz eden Prof. Dr. Parlak, KKKA’nın bir epidemi, yani bilinen bir bölgede bilinen bir mevsimde görülen bir hastalık olduğunu ve bölgesel olduğu için ses getirmediğini belirterek, “Aslında koronadan daha tehlikeli. Korona dünyayı ilgilendirmekte olduğundan daha çok konuşulmakta. Her iki etken ve oluşturduğu hastalık insanın tüm bedenini etkilemektedir. Fakat koronavirüs de akciğerler öne çıkmakta ve fazla etkilenmektedir. KKKA’da ise misal biçimde tüm bedenin damar sistemindeki endoteli etkilemekte ve kanamalara neden olmaktadır. İnsan bedenindeki endotelin uzunluğu ekvatordan daha fazladır. Münasebetiyle kliniğin yük durumunu kestirim etmek güç olmasa gerek” dedi

Mevsim itibariyle insanların bağ, bahçe ve ormanlarda gezmeye başladığını kaydeden Prof. Dr. Parlak, bilhassa keneli bölgelerden dönüldüğü vakit herkesin kendi üzerini kene var mı diye araması gerektiğini ve kenenin şimdi bedene yerleşmeden evvel alınıp atılması gerektiğini söyledi.

Gerekli önlemlerin alınması gerektiğine dikkat çeken Parlak, “Koronavirüs var diye insanlardan kaçamayız. Zelzeleler ver diye konutumuza gitmemezlik etmediğimiz üzere bu iki hastalık var diye tabiattan ve insanlardan kaçmak yerine tedbirlerimizi alarak hayatımıza devam etmeliyiz” halinde konuştu.

Ensonhaber