Türkiye’de doğup ailesiyle Fransa’ya giden, 7’den 13 yaşına kadar Ankara’da yaşayan, 2020 yılının ağustos ayında Fransa’nın Ankara Büyükelçisi olarak vazifeye başlamasından evvel de meslek yolu 1988 ve 2009 yıllarında Türkiye’ye düşen Herve Magro, Türk halkıyla kurduğu bağı ve ikili bağlantıları anlattı.
”BURADA DOĞDUM”
Türkçe konuşan, “Ankaralı Büyükelçi” olarak bilinen Magro, buradaki vazifesinin kendisi için farklı bir yeri olduğunu, “Burada doğdum, çocukluğumun bir kısmını burada yaşadım. Ankara’nın her yerinde, her sokağında olmasa da birtakım yerlerinde olağan ki anılarım var.” kelamlarıyla söz etti.
Magro, Fransa’nın Ankara Büyükelçisi olarak görevlendirildiğini öğrendiği birinci anda geçmiş anılara gittiğini şöyle anlattı:
“Tabii birinci günde, birinci saniyede beni birkaç yıl önceye götürdü cumhurbaşkanımızın verdiği karar. Tıpkı vakitte benim için buraya bir daha dönmek çok kıymetli bir şeydi. Mesleğimin sonuna geliyorum. Şunu da görmek lazım ki diplomatik mesleğime burada başladım, artık Ankara’ya bir daha geldim. Natürel çok memnunduk eşimle de. Eşim de Ankara’yı çok iyi biliyor, o vakitlerde da benimleydi. Çok hoş bir şey.”
”TAM BİR YABANCI ÜZERE HİSSETMİYORUM”
Magro, Türkçe konuştuğu için günlük yaşantısında Türk halkıyla rahat irtibat kurduğunu fakat başlarda büyükelçi olduğunu pek lisana getirmediğini belirterek şöyle devam etti:
“Tam bir yabancı üzere hissetmiyorum sokaklarda, bir kafeye ya da baklava yemeye gidersem daha kolay bu türlü. Olağan çocukluğumdan gelen bir şey var, bir dönerci ya da bir pastanenin önünden geçersem o da geçmişimi hatırlatıyor bana. Bir dükkana (girdiğimde) Fransa’nın büyükelçisi olduğumu söylemem lakin bazen oluyor ki yabancı olduğum aşikâr oluyor. Sonuçta Türkçe konuşuyorum lakin birkaç söz sonra herkes farkına varıyor ki Türk değilim. Bu da olağan bir şey. Fransa’nın Büyükelçisi olduğumu söylediğimde biraz şaşırıyorlar. Hoş bir his.”
Diplomatik temponun dışında başkentte nasıl vakit geçirdiğini de anlatan Magro, “Lokantaya gideriz. Tunalı Hilmi’ye gideriz. Cumartesi günleri orada çaya gideriz. Çok şanslıyım zira eşim de buraları seviyor. Onun için birlikte dolaşıyoruz buralarda. Ya da arabayı alıp diğer bir yere gideriz. Mesela Gölbaşı’na. Çocukluğumda Eymir Gölü’ne çok gittim. Bu türlü yerleri severim. Zira bana bir şeyler hatırlatıyor bunlar.” diye konuştu.
”HER VAKİT GELECEĞE BAKMAMIZ LAZIM”
Magro, Türkiye-Fransa bağlantılarında en kıymetli şeyin “geleceği hazırlamak” olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“İlişkilerimiz çok eski, 1530’larda hatta biraz daha öncesinde başladı. Alışılmış bu değerli ve bunun aklımızda kalması gerekiyor. Tıpkı vakitte iki halk için en kıymetlisi, geleceğe bakmamız. Ortada sırada sorunlar çıkar. Her vakit bu türlü şeyler olur iki ülke ortasında fakat ben iki ülkenin, iki toplumun çok yakın olduğuna inanıyorum. İkisi de Akdenizli, çok şey paylaşıyoruz. Onun için her vakit geleceğe bakmamız lazım.”
Büyükelçi Magro, gelecek için birlikte ne yapılması gerekiyorsa, bunun için çalışmaya hazır olduğunu söyledi.
”İKİ MUTFAĞI, İKİ KÜLTÜRÜ PAYLAŞMAK ÇOK HOŞ BİR ŞEY”
Fransız mutfağının 150’den fazla ülkedeki restoranlarda tanıtıldığı “Goût de France/Good France” aktifliğine bu yıl 14-22 Ekim’de Türkiye’den 25 restoranın katılmasına ait ise Magro, “Kovid-19’dan ötürü bunu nasıl yapacağımızı başta biraz şaşırdık fakat alışılmış açılınca birkaç lokantayla konuştuk. Onlara da çok teşekkür ediyorum, Fransız lezzetlerini tanıtmak için çok uğraş gösterdiler.” dedi.
Magro, Ankara’da aktifliğe dahil olan restoranlara gittiğini ve menülerinde çok lezzetli yemeklerin yer aldığını, Fransız kültürünü en hoş tanıtan alanlardan birinin gastronomi olduğunu belirtti.
Bu yıl aktiflikte Fransa’nın orta bölgesinden lezzetlerin sunulduğunu belirten Magro, “Aynı vakitte, Türklerle çok yakınlığımız var bu bahislerde. Biliyorum ki Fransızlar üzere Türkler de masayı çok severler, yemekleri çok severler. Türkiye’de de çok hoş lezzetler, yemekler var. Her vakit Çin, Fransa ve Türk mutfakları en değerli mutfaklardır denir. Onun için o iki mutfağı, iki kültürü paylaşmak çok değerli bir şey.” diye konuştu.
AKLINDA KALAN LEZZETLER ORTASINDA AŞURE VAR
Magro, şöyle devam etti:
“Türkiye’nin de kendi lezzetlerini tanıtmaya yönelik emsal etkinliklerde bulunmasının hoş olacağını belirterek “Türk mutfağı Avrupa’da daha çok kebaplarla tanınıyor lakin Türk mutfağı kebaplardan daha büyük bir mutfak, onu da anlatmak lazım.”
Türk ve Fransız mutfağının ortak noktasını ise “Sanıyorum tüm Akdeniz lezzetleri, balıklar. Bu (lezzetleri) paylaşıyoruz. Zira birebir kültürden geliyor bunlar. Birebir vakitte, Fransızlar yabancı mutfaklara çok açıklar. Paris’e giderseniz çok değişik restoranlar bulursunuz. Onun için Türk mutfağı Fransa’da çok beğeniliyor. Hem bize yakın hem de farklı usuller barındırıyor. Bu, çok kıymetli bizim için.” sözlerini kullandı.
Magro, çocukluğundan aklında kalan lezzetler ortasında aşureyi sayarak “Çok kıymetli periyotta aşureler yapılıyor ve komşulara dağıtılıyor. Bunu hatırlıyorum çok hoş ve natürel çok değişik bir şey. Fransız mutfağında bulunmaz bu türlü bir şey. Onun için aklımda bu kaldı.” dedi.
ANKARA ANTLAŞMASI’NIN 100.YIL DÖNÜMÜ
Büyükelçi Magro, ikili bağlarda yeni bir sayfa olarak nitelendirilen, 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Mutabakatı’nın 100. yıl dönümüne ait, “Bu çok değerli bir nokta zira Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki birinci mutabakatımız. 1914’ten 1919’a kadar savaştık lakin aşikâr oldu ki, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu savaşı bitirmek lazımdı.” değerlendirmesini yaptı.
Savaşın akabinde Ankara Muahedesi’nin, Fransa ile Türkiye ortasındaki birinci mutabakat olduğunu belirten Magro, “Bu tarihten sonra yeni bir devir açıldı. İlgilerimiz 16. asırdan geliyordu lakin yeni bir periyot başladı. Türkiye’de de yeni bir periyot başlamıştı. Birinci kere Batılı bir ülke, Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye karşı savaşan bir ülke, yeni Türk makamlarıyla bir muahede imzalamıştı. Ondan sonra natürel, Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi ve buraya 1925’te büyükelçi yolladık.” diye konuştu.
Magro, Fransa’nın bugünkü büyükelçilik binasının da o sürecin akabinde 1930’larda yapıldığını anlattı.
Büyükelçi Magro, Ankara Muahedesi’nin yüzüncü yılı vesilesiyle Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 23 Kasım’a kadar ziyarete açık olan “Ankara Mutabakatı (1921-2021)” başlıklı standa de dikkati çekti.
”BUNU BİR MÜSPET AJANDAYA DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYORUM”
Magro, Türkiye’nin Paris İklim Mutabakatı’nı onaylamasını ve Fransa’nın ocak ayında üstleneceği Avrupa Birliği (AB) devir başkanlığında iki ülkenin etraf ve iklim mevzularında nasıl bir iş birliği yürütebileceğini de şöyle kıymetlendirdi:
“Türkiye’nin bu muahedeyi imzalamasından çok mutluyuz. Bu bahis dünyanın konusu, bir ülkenin konusu değil. Bunu yalnız birlikte karşılayabiliriz, tek başına yapamayız. Avrupa bile tek başına yapamaz. Türkiye üzere ülkeler çok değerli bizim için. Zira Türkiye’nin iktisadı çok kıymetli. Bu bahiste Türkiye’nin de kararlar alması gerekiyor ve alacak gördüğümüz kadarıyla. Çok mutluyuz.
Artık ben, bunu bir müspet ajandaya dönüştürmek istiyorum. Zira çalışmamız gerekiyor. Neler yapmak istiyoruz ve Türkiye bizim yaptığımız, uyguladığımız siyasetlerden nasıl yararlanacaklar onu da anlatmamız gerekiyor. Yoksa sorunlar çıkacak. Zira Türkiye iktisadı bizim ekonomimiz üzere bu mevzuyla çok değişim yapması gerekiyor. Kolay olmayacak, finansal bakımdan da çok para lazım olacak. Onu da konuşmamız gerekiyor. Zira bu, dediğim üzere iki tarafın faydasınadır.”
Magro, AB periyot başkanlığını üstlendiğinde Fransa’nın, AB Kurulu’nun ehemmiyet verdiği bu mevzuya dinamizm kazandırmayı hedeflediğini vurguladı.
MESAİYE KEDİSİ BUÇUK DA EŞLİK EDİYOR
Büyükelçi Magro’nun İstanbul Başkonsolosluğu vazifesi sırasında 10 yıl evvel yavruyken bulduğu, Kudüs ve Paris vazifelerinde yanından ayırmadığı kedisi “Buçuk” da Büyükelçilik binasındaki mesaiye eşlik ediyor.
Magro, İstanbullu kedisine eşiyle Türkçe isim vermelerini, “Çok minicik bir şeydi. Fransızca “Bout’chou” denir minicik şeylere lakin Türkiye’de bulunduğumuz için “Buçuk” dedik.” diye anlattı.
Kendisi üzere Türkiye’de doğan, öteki ülkelerdeki vazifelerin akabinde tekrar buraya gelen Buçuk’la bir öbür ortak noktasını ise Magro, “O da benim üzere eşimi seviyor.” kelamlarıyla lisana getirdi.
Büyükelçi Magro’nun çocukluğundaki Ankara: Tren alır, Şeker’e giderdik
Ankara’da büyüdüğü yıllarda bugünkü kadar çok bina olmadığını söyleyen Magro, “Biz boş alanlarda top oynardık. Artık bilmiyorum çocuklar nasıl yapıyor. Boş alan kalmadı top oynamak için. Ben Türkçeyi çocuklarla top oynarken öğrendim. Artık alışılmış, halı alanlar var lakin birebir şey mi bilmiyorum. Daha az otomobil da vardı. Çok değişik bir Ankara’ydı o vakitlerde. O kadar da büyük değildi lakin işte sanıyorum bir kent bu türlü büyüyor.” dedi.
”PARKA DUTA GİDİYORDUK”
Magro, çocukluğunun Ankara’sına ait anılarını “Çankaya’daki parka duta gidiyorduk” tabiriyle anlatarak şöyle devam etti:
“Bir gün hatırlıyorum, tren (bileti) aldık Şeker’e kadar gittik. Şeker Spor Tesisleri var biliyorsunuz, orada bir futbol tesisleri vardı. Oraya gitmek benim için Ay’a çıkmak üzereydi. O vakit çok uzak gözüküyordu, güya İstanbul’a gidiyordum. Çok hoş anılar. Sanıyorum babam, annem bilmezdi o kadar uzağa gittiğimi zira çok küçüktüm.”
”BİR SARI-LACİVERT GRUP TUTUYORUM: ANKARAGÜCÜ”
Ankara’daki çocukluk arkadaşlarıyla birbirlerinin konutlarına girip çıkarak, sokakta oynayarak büyüdüğünü ve hiç yabancılık çekmediğini anlatan Magro, sokak oyunlarında çocukların tuttuğu kadrolarla alakalı çekişmelerini de hatırlıyor.
Magro, Fenerbahçeli ve Galatasaraylı çocukların birbiriyle rekabeti ortasında büyüdüğünü belirterek hangi kadrosu tuttuğu sıkıntısısın, kendine yöneltilen en sıkıntı soru olduğunu söyledi.
Büyükelçi Magro, büyürken etrafındaki çocukların Fenerbahçeli olduğunu, İstanbul Başkonsolosu olduğu periyotta ise Galatasaray’la yakın çalıştığını lisana getirerek “En sonunda ben bir sarı-lacivert grup tutuyorum diyorum: Ankaragücü. İnşallah bir iki maça giderim.” dedi.
”GELECEK İÇİN ÇALIŞMAMIZ GEREKİYOR”
Türkiye’nin kendisi için çok farklı bir vazife yeri olduğunu belirten Magro, kelamlarını, “Zor günlerde, hoş günlerde burada yaşamak çok hoş bir şey. Dediğim üzere geleceğe bakmamız gerekiyor. Gelecek için çalışmamız gerekiyor.” sözleriyle sonlandırdı.
Ensonhaber
